RPG Gezegeni
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşkın mezarına gömüldü ruhumla beraber...

Aşağa gitmek

Aşkın mezarına gömüldü ruhumla beraber... Empty Aşkın mezarına gömüldü ruhumla beraber...

Mesaj tarafından Misafir Paz Tem. 25, 2010 10:03 am

Hayat... Hayatın onun için bir anlamı var mıydı? Asıl soru şu olmalı: Onun hayat için bir anlamı var mıydı? Hayır, ikisi de boş yalanlar. Zaten hayat dediğin ne ki? İnsanların boş umutlarından ve hayallerinden kurulmuş, hiçlikten gerçek olmuş bir zindan. Ancak... Bir insan değilsen nasıl onların gerçekleşmesi imkansız hayallerinde yaşabilirsin ki? Zaten onun da yaşadığı söylenemezdi. Bedenini kaybetmiş bir ruh misali...

Nasıl bu yalanlara inanacak kadar saf olabilirdi insanlar? Bu kızıla boyanmış dünya'yı nasıl sevebilirlerdi? Onun aklıda almıyordu bunu. Çünkü o gerçekle yaşıyordu. İnsanlarınki gibi yalanlar ile örtülü bir gerçekle değil. Acı veren, kana bulanmış bir gerçekle... Oysa peri masalı gibi yalanlarda yaşamayı diliyordu her saniye...

********

Düşüncelerinden ancak ayağının altında ezilen kuru yaprak sesleri ile ayrılabildi. Çünkü etrafta başka ses yoktu. Yağmurun şarkısı bile rutin bir hal alıp ölüm sessizliğine saklanmıştı. Ayak sesleri... Duyamazdı onları. O kadar hafifti ki! Bir kelebeğinki gibi narin olan ayakları da bozamıyordu bu sonsuzluğa ulaşan ritmi. Zaten çırılçıplak ayakları her adımda sert ve soğuk zemine deyiyor hafif bir şok dalgası yaratıyordu.

Yağmur damlalarının bedenine her değişini, her defasında bedeninde ağaçlarınki gibi kök salarak aşağıya inişini hissediyordu. Her göz kırptığında damlaların kirpiklerinden inci inci akarak düşmesini de... Elbisesi vücudunu bir nevi serbest bırakmıştı. Gevşek mavi düğümler, bembeyaz kumaşlar... Sadece yağmur damlaları hafiften yapıştırmıştı elbisesini vücuduna. Zaten gece kadar karanlık, beline kadar inen ipeksi saçları ıslak elbisesinin üstüne yapışmış, her adımda bedeninin üstünde farklı bir yöne savruluyorlardı. Saçlarının bir kısmı yüzünün önüne düşmüş zaten başını eğik tutmasından dolayı saklanan yüzü sanki gece ile örtülmüştü. Büyük buz mavisi gözlerinde yine aynı donuk, ifadesiz ve yaşamdan bıkmış ifade vardı. Pek dolgun olmayan dudakları duygusuzluktan ince bir çizgi almıştı.

Sonunda düşüncelerinden kopmayı başarabildi. Küçük ama sık adımlarını atmıyordu artık. Başı hala eğik önüne bakmaktan korkuyordu. Gelirken de bakmamıştı. Nereye gittiğini görmek istemiyordu, korkuyordu. Bu yolu görmek yaşadığı hiçlikteki acıyı kuvvetlendiriyordu. " Acaba burası hala yıkık mıdır? " diye kendince konuştu. Etrafta kimse olmaması onu düşüncelerini ifade ederken rahatlatıyordu. Zaten konuşmak için başkasına ihtiyacı yoktu artık. İstediği yere geldiğini de ayağının altında ezilen yaprakların sesinden ve etraftaki, kanla karışık gül kokusundan anlamıştı. Tahmini her zamanki gibi yine doğru çıkmıştı. Ancak ona göre zaten her yer kızıla bulanmıştı.


Bir süre orada durdu öylece. Hiç hareket etmeden. Her zamanki ruhsuzluğundan farklı. Her saniye... Her saniye ölüyordu sanki. Normalde olduğundan farklı. Ölü olmaya değil her saniye ölmeye zincirlenmişti sanki. Ancak artık bakmalıydı önüne. Bunu o da biliyordu. Sadece büyük, beyaz, fildişi ve zümrütle işlenmiş büyük kristal mezarın önüne geldi. Her zamanki minik adımla değil. Ayaklarını bile kullanmadan aslında. Ruh gibi süzülmüştü havada. Duyguları aniden karmakarışık oldu. Hüzün... Acı... Özlem... Sevgi... Nefret... Hepsi bir arada idi. Artık o büyük, mavi gözler duygusuzca değil, duygulardan boğulmuşçasına bakıyordu. Mavi gözlerinden inci inci akmaya başladı gözyaşları. Bu kadar uzun sürmüşüydü ruhsuzluk? " Bu kadar uzun sürmemeli sensizlik. " diye mırıldandı o acı dolu sesi ile. Kaç kez ölmek istemişti ona kavuşmak için? " Her saniye ölmek değil, s-sadece bir saniye yaşamak istiyorum! " diye bağırdı güçlü sesiyle. " Kahrolası varlık! Nasıl seni hem sevip hem öldürme arzusuyla yanabiliyorum? Zaten ölüsün ama neden tatmin olamadım? Niçin bana bunu yapıyorsun? Ölsen de arkanda bıraktıkların solmuyor bedenin gibi! " diye bağırmaya başladı kontrolsüzce. Artık parmakları mezarın üstünde dolanmıyor, direkt vuruyordu. Tüm gücüyle asılıyordu mezara. Sanki onunla birlikte bu dünyadan göçüp gitmek istermiş gibi ama bir taraftan da nefret dolu.

Artık gücü kalmamıştı bu işkenceyi çekecek kadar. Sinir krizi halinde hem ağlıyor hem de bağırıp, saldırıyordu. Yoksa yıllardır biriken duygular tek bir ana mı toplanmıştı? Gerçektende özlem, sevgi ve nefretle karışıp bir vampiri bu duruma getirebilecek kadar güçlü müydü? Evet... Aslında ne kadar ruhsuz olurlarsa olsunlar sonunda insanların hiçlikten doğan zindanlarına hapsoluyorlardı.



Aslında bu eski bir rpm ^^ Ama yeniden yazmaya üşendim Very Happy XD
Anonymous
Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Aşkın mezarına gömüldü ruhumla beraber... Empty Geri: Aşkın mezarına gömüldü ruhumla beraber...

Mesaj tarafından Hanabusa Aido Paz Tem. 25, 2010 3:03 pm

rp puanın:96 (betimlemelerin çok iyiydi..)

Hanabusa Aido
Level A
Level A

Mesaj Sayısı : 113
Kayıt tarihi : 20/03/10
Yaş : 28

Karakter sayfası
Karakter ismi : Hanabusa aido
Karakter Statüsü: Soylu vampir
RP Puanı:
Aşkın mezarına gömüldü ruhumla beraber... Left_bar_bleue100/100Aşkın mezarına gömüldü ruhumla beraber... Empty_bar_bleue  (100/100)

http://rpg-knight.roleplaylife.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz