Çiçek Buketi

Hana odasında boş boş tavanı izlerken düşünceleri pekde boş değildir. Planı Akane'yi bir yolunu bulup ikna ederek gündüz sınıfına yazdırmaktı. Bunun tek yoluda onu kandırmaktı. Hana'nın bu düşüncelerini bölen kapıyı tıklatan bir insan kokusu oldu. Evet gerçektende onun düşüncelerini dağıtan kapının sesi değildi. HAtta kapının çaldığını duymamıştı bile.
"Neler oluyor ki? Buraya insanlar gelmemeli. Her neyse" diye kendi kendine mırıldanarak kapıyı açtı. Ancak karşısındaki görüntü aklındakinden çok başkaydı. Kaybolmuş bir gündüz sınıfı öğrencisi beklerken bir teslimatçı ile karşılaşınca yüzündeki şaşkınlık en aptalın bile okuyabileceği kadar açıktı.
"İyi günler hanımefendi. Size bir çiçek gönderilmiş. Dilerim mut..." sözlerini bitirmesini beklemeden çiçeği alıp kapıyı kapattıktan sonra
"Defol çok pis kokuyorsun." diye seslendi. Ardından çiçeğin kimden geldiğini anlamak için üzerine tutturulmuş kağıda baktı. Ve verdiği ilk tepki çok açık bir şekilde öfkeydi.
"O serseri benimle alay mı ediyor? Bu da neyin nesi böyle." gerçektende bu kez tamamen kıpkırmızıydı sadece saçları ve gözleri değil yüzü ve elleride kızarmıştı. Kendi kendine lanet okurken bir yandanda formasını giydi. Ardından kapının ne kdar aşınacağını bile düşünmeden-ve çiçeklerin-hızla dışarıya fırladı. Aido'nun odasına vardığında aynı şekilde hiç bir şekilde düşünmeden-her zaman ki gibi-içeriye daldı. Bu belkide Aido'nun kapısını 10.kırışı olmuştu ama elbette buda umurunda değildi.
"Seni sersem! Benimle alay mı ediyorsun! Derhal açıkla! Sana bunun için 3 saniye veriyorum daha sonra kafanı patlatıp kanının son damlasına kadar içiceğim!" öfkeden köpürmüştü. Sesini bütün gece sınıfı duymuş bile olabilirdi. Hatta belki gündüz sınıfı bile duymuştur. Ancak bunuda hiç düşünmedi. Öfkeli gözlerle Aido'ya bakıyordu sadece.

Aido anlamsızca kırılan kapısına baktı..Neden bahsediyordu gene bu kız..Bu kız ortaya çıktığı anda Aido’nun başına mutlaka kötü bir olay gelirdi..Bunu bilerek surat astı..Oysa güne ne kadar güzel başlamıştı..Nyxe bir çiçek göndermişti..Asıl amacı İsisti gerçi..O kadar güzel bir bukete kesinlikle hayır denmezdi..Burada bu kızla laf yarıştırmak yeriğne şansı iyi gitseydi tabi akşam Nyxle çıkçağı yemekte ne giyeceğini planlamalıydı..Tabi her güzel şeyde bir kusur olmak zorundaydı..Bu yatakhane’nin kendisine göre en büyük kusuru tam karşısında duruyordu işte..

‘’Sen neden bahsediyorsun yine? Dominant dişi..’’ bunu söylerken öfkelenmişti..

Bu kız neden bu kadar gıcık olmak zorundaydı..Hayır içeriye daldığı yetmiyor birde üstüne kapıyı kırıyordu..Tapir suratlı diye geçirdi içinden..Gerçekten tüm mutluluğu bitmişti..

Hana hala aşırı derece öfkeliydi. Zaten bunu Aido'nun da anladığı kesindi. Anlamadıysa bile elindeki çiçekleri kafasına vurduğunda anladığı kesindi.
"Neden olacak yolladığın bu sersem çiçeklerden bahsediyorum!" diye haykırdı. Öfkeden tam anlamıyla deliye dönmüştü. Açıklama fırsatıda vermeden üzerine doğru saldırdı daha ilk hemlede Aido'nun kolundan kanlar akmaya başlamıştı bile.
"Üzgünüm ama zaman doldu!" diyerektyen rüzgar kılıcını hızlıca çekti kılıç kınından çıkarken hananın çekişinin hızıyla kından kıvılcımlar çıkmıştı. Elbette bu esnada çiçeklerde dilim dilim olmuşlardı.

Aido neler olduğunu anlayamadan kafasına özene bezene yaptırdığı çiçek buketini yedi..Ardından kendini yerde buldu.. Çiçekçiye fazladan para ödemesi gerektiğini biliyordu...Olacak iş değildi..Çiçek bu..bu..bu yaratığa gitmişti.. Aido öfkeyle son dakiak rüzgar kılıcından yerde yuvarlanarak akçtı..Kanamaya başlayan kolunu emniyete aldı ve :

‘’Seni temin ederim..Dünyada ki son kız sen olsan o lanet çiçekleri bir erkeğe veririmde sana vermem..’’ diyerek öfkeyle hana’ya doğru ilerledi.

Yanda ki masadan aldığı saati ve çiçek vazosunu hiç düşünmeden hana’ya fırlattı..Saat noktaya varamamıştı..Ancak vazo kızın ayağına düşmüştü..Elini yıkılmış masaya koydu ve çıkan buz saçaklarını mızrak gibi kullanarak bir bir Hana’ya fırlatmaya başladı...Rüzgar kılıcı kızı korumuştu ancak bir kaç saçak kollarını ve ayaklarını kesmemişte değildi..

Hana ellerini ve bacaklarını kesen buzlarıda ayağını kesmiş olan vazayuda takmadı. Öfkeyle ileriye doğru atıldı. Hiç beklemeden Aido'nun boğazını kesti dişlerini boğazını saplayıp kanını içmek Hana'ya hiç ama hiç zor gelmezdi. Ancak birkaç buz parçası onu engelledi. O buzlarıda rüzgar kılıcı ile keserek Aido'nun kafasına güçlü bir darbe indirdi ve dişlerini boğazına sapladı. Aido'nun yüzündeki şu ifadeye bayılıyordu. Ancak farkında olmadan biraz fazla kan içmiş olsa gerek ki Aido yarı baygın bir haldeydi. Ve tam o sırada içeriye İsis'in girmesiyle kafasını kaldıra bildi.

Nyx vampirlerle ilgili bir sorunu sezebilirdi. Bu kezde sezmişti ve bu İsis'i ay yatakhanesine yönlendirmişti. İsis ay yatakhanesine vardığında nereye gideceğini çok iyi biliyordu. Onu durdurmaya çalışan vampir sayısı son derece azdı geri kalanı hayran hayran onu izlemekten ne olduğunu anlayamamışlardı bile. İsis'in kırık kapıdan içeriye girmesi ve Athena'ya dönüşmesi arasında sadece bir kaç saniyelik bir zaman geçmişti. Doğruca Hana'yı yakalayarak odanın karşı tarafına doğru ittirdi. Elbette ittirmek kelimesi Athena söz konusuyken biraz değişime uğrardı. Hana'nın çarpışıyla duvarda bir delik oluşmuştu. İsis ne yaptığını anlayamamıştı. Sadece hafifçe ittirmiş olmasına rağmenböyle bir güç oluşması. Athena bile olsa bu kadarını beklemiyordu. Ve bir anda ne Aido'nun ne Hana'nın hiç bir şekilde hareket etmediğini fark etti. Korkuya kapıldı ve ne yapacağını bilemedi. Doğruca pencereden dışarıya atlayarak bir anka kuşu oldu. Tanrıçanın göz yaşları yüz binlerce yıldır ilk kez akıyordu. Bu bazılarına göre görenler için büyük bir şans bazıları için felaket demek olarak görülürdü. Bazılarına göre güneşli bir yaz günü bile olsa tanrıçalardan biri ağlarsa fırtına kopar ve güneş o sakinleşene kadar yükselmezmiş. Bunların doğru olup olmadığını öğrenmek istemediği için ağlamayı hemen kesti. Neler olucağı kesin olmasada denenemeyecek kadar riskli bir meseleydi. Her ne olursa olsun o artık bir kaçaktı.

Katsuya hızlı adımlarla ilermeye başladı...Bu okul hakkında pek birşey bilmiyordu..Sonuçta geleli henüz iki gün olmuştu..Ancak bildiği tek birşey vardı..Oda bu gürültülerin ve daha da önemlisi yoğun kan kokusunun normal olmamasıydı..Koşmaya başlamıştı artık..Hızla ikinci kat merdivenlerinden saptı ve geniş koridorda bir safkana yakışmayacak şekilde hızla telaşla koşmaya devam etti..Aslında bu kadar büyük tepki vermesinin sebebi neler olduğundan korkması değil kime ne olduğundan korkmasıydı..Çünkü burnu kan kokusunun nereden geldiğini saptamıştı..O kan kokusundan önce şu son iki günde nerdeyse hep o odada takılmıştı..Bunun nedeni okulda kimseyi tanımamasıydı..Bir kişi dışında.. Nihayet Aido’nun kapısının önünde durduğunda suratına endişeli bir eda geldi..Kapı resmen kırıktı ancak içerisi kapıdan kalan kalıntılardan pek rahat görünemiyordu..Endişeyle etrafa toplanmış gece sınıfına baktı ve:

‘’Aido içeride herşey yolunda mı?’’

Aido’nun içeriden ‘’evet’’ demesini diledi..Ancak içeriden herhangi bir ses duyamadı..Kapıdan kalan kalıntıları çıkarmasıyla kan kokusu daha da yoğunlaştı ve duvarlarda ki kanlı el izleri görünür oldu.. gece sınıfından gürültüyle karışık fısırdaşmalar bünyesi zayır olanlardan feryatlar ve daha da önemlisi kan kokusundan rahatsız olanların ayak sesleri geldi..İçeriye girdi ve gece sınıfını dışarıda bırakacak şekilde kapıyı kapattı..Kapıyı kapattığı anda kimonosunun kolluğunu burnuna kapattı..İçerisi çok pis kan kokuyordu..Gözleriyle arkadaşını aradı..Bulması pek zor olmadı..Aido hemen karşısında ki duvara yaslanmıştı..Ancak Katsuyayı korkutan iri iri açılmış gözleri kan içinde ki burnuydu..Muhtemelen burnuna darbe almıştı ya da düşmenin etkisiyle olmuştu bu darbe.. Diğer yaralar o kadar büyük görünmüyordu..Kafasında ki hariç tabi..Çünkü yaslandığı duvar kafasını saracak biçimde kanla kaplanmıştı..Katsuya diğer yaraların derin olmamasını vampirlerin müthiş hızlı iğileşme gücüne bağlamıştı..Çünkü yaralardan geriye çizikler ve morluklar kalmıştı..Odanın içerisinde göz gezdirirken kurbanın bir değil iki tane olduğunu farketti..Bir çift kıpkırmızı göz yarısı kapanmış bir biçimde Katsuya’ya bakıyordu..Ancak Katsuya Aido’nun da Hana denen şu kızında ayık olmadığını biliyordu...Bu kızın durumuda pek iç açıcı değildi..Aynı şekilde kafasına ağır darbeler yemişti..Kan boynundan dolanmış kollarını sarmıştı kızın...Katsuya kıza doğru yaklaştı..Düşüşün etkisiyle bacaklarını çarpmıştı o da morluklar vardı çünkü..Katsuya gözlerini kıstı..Bu oda...Bunu kim yapmıştı..Kitaplığın yanında yere yığılmış kıza ve duvara yaslanmış duran Aido’ya baktı ve fısıldadı..

‘’Size bunu yapanlar kurtulamayacak emin olabilirsiniz... ‘’

Ardından bedenleri revire götürmek üzere gelecek ekibi çağırmak için yönetimi aradı....

Hana olanları tam olarak kestiremiyordu. Zaten gözlerini açık tutmaya yetecek gücü bile zar zor buluyordu. Başka bir kişiliğine büründüğü anda ölecekti. Çünkü hiç biri özellikle de o zavallı masum Hana bu yaraları kaldıramazdı. Fakat içeriye giren safkanın söyledikleri üzerine ne kadar gücü kaldıysa hepsini kullanarak
"Hayır!" diye bağırdı ancak bu sadece bir fısıltı kadar yüksek bir bağırıştı. Ayrıca çok da büyük bir güç harcamıştı fakat ne olursa olsun birisinin Nyx'e zarar vermesine izin veremezdi. Gerçi bu pek de mümkün değildi. Ama yinede bir anlık korku ve endişeyle bunu unutmuştu. Kapının hemen yanındaki safkan Hana'nın bu başarısız bağırışını duyarak yanına gelmişti. Ona konuşma fırsatı tanıyamazdı. Çünkü eğer onun konuşmasının bitmesini beklerse konuşacak kadar gücü kalmayacaktı.
"Ona... asla... ama asla... zarar gelmesine... izin vermem... bu... bir safkan bile olsa... ne olursa olsun... asla..." devam edebilecek gücü kalmamıştı. Zar zor açık tuttuğu gözlerini bile açık tutacak gücü kalmamıştı. En sonunda bilinci de kapandı. En son hatırladığı ise safkanın bir şeyler söylediğiydi. Fakat hiçbir şey anlayamamıştı. Bilinci kapandıktan sonra bu kişiliğini de daha fazla koruyamazdı. Kendisini zorlayarak bu şekilde kalıyordu. Ancak bu artık imkansızdı. Mavi saçlarıyla küçük, masum Hana olurken kırmızı Hana kendi kendine ne kadar zayıf olduğunu söylüyordu. Bu zavallı kız bütün bu yaraları nasıl taşıyacaktı ki?

Katsuya odadan çıkmaya yeltenmişti ki kızın fısıltısı bu fikri onun kafasından çıkardı..Hemen kızın yanına ne ediğini daha iyi duyabilmek için çömeldi..’’asla’’ bu sözler..bir kelime onun beynine hücum etmişti...Asla mı? Bu ne biçim bir düşünceydi..Her kim olursa olsun bu kızı ne hale getirmişti ve kız hala o kişiyi savunuyordu..Bu da Katsuya’nın kafasına ona yakın olan biri olma olasılığını getiriyordu...Ancak Hana artık konuşmamalıydı zaten gücü yeterince tükenmişti..Bir de onu endişelendirmek hiçte iyi olmazdı..

‘’Pekala...Bunu sen iyi olduğunda konuşuruz..’’Dedi gülümseyerek..

Ancak Hana’nın çoktan bilincinin dağıldığını farketti..O alev kırmızısı saçlar masumca renk değiştiryordu..O sert bakışlar yerini masum bir ifadeye bıraktı..Katsuya kaşlarını çattı..Bu kızın kişilik değişiminden okul yönetimi bahsetmişti..Ve bu hali..Kesinlikle bu yaraların ağırlığını kaldıramazdı..Bu normalde yapmayacağı birşeydi ama yapması gektiğini biliyordu..Kızın vereceği bilgiler değerliydi.. Kimonosunun kol kısmını sıvadı..Dolgun şekilli dudaklarından dişleri görünmeye başladı..Koluna dişleriyle küçük bir çentik atması kolunun kanamasına yetti..Yara kapanmadan acele etmesi gerekiyordu..Kızın dişlerini zorlukla açtı ve kolunu kızın ağzına doğru götürdü..Belki bu kızın kendini daha iyi hissetmesini sağlayabilirdi..